19 Kasım 2012 Pazartesi

YİRMİ İKİNCİ DEVÂ


 

YİRMİ İKİNCİ DEVÂ

 


Ey nüzul (inme-felç) gibi ağır hastalıklara müptelâ olan kardeş! Evvelâ sana müjde ediyorum ki, mü'min için nüzul mübarek sayılıyor. Bunu çoktan ehl-i velâyetten (Allah dostlarından) işitiyordum, sırrını bilmezdim. Bir sırrı şöyle kalbime geliyor ki:

 

Acizane bendenizi en çok vuran bu Devadır. Bu devada Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri benim gibi yatalak hastalara çok güzel bir moral veriyor ve mümin için nüzul mübarek sayılıyor, diyor. Sürekli Abdülkadir Geylani gibi büyük evliyalarla görüştüğünü bildiğimiz Hz. Bediüzzaman, onların yatalak hastalar için mübarek insanlar dediğini duyarmış ama sırrını bilmezmiş. Şimdi Hastalar Risalesini yazarken bunun hikmetlerinden biri kalbine gelmiş, aşağıda açıklayacak.

 

Ehlullah (Allah dostları) , Cenâb-ı Hakka vasıl olmak (ulaşmak) ve dünyanın azîm (büyük) mânevî tehlikelerinden kurtulmak ve saadet-i ebediyeyi (sonsuz mutluluğu) temin etmek için, iki esası ihtiyaren (seçerek) takip etmişler.

 

Allah’a ulaşmak için iki temel şeyi uygulamak gerekiyormuş. Allah dostları bu iki temeli uygulayarak, dünyanın manevi tehlikerinden kurtulup Allah’a ulaşmaya çalışmışlar. Bu iki esas şunlarmış:

 

Birisi: Rabıta-i mevt’tir (Ölümü düşünmek). Yani, dünya fâni olduğu gibi, kendisi de içinde vazifedar fâni bir misafir olduğunu düşünmekle, hayat-ı ebedîsine (ebedi hayatına) o suretle çalışmışlar.

 

Bu İKİ esastan bİRİSİ, ölümü düşünmekmiş. Ölümü düşünmek, dünyanın fani, gelip geçici bir misafirhane olduğunu hatırlatır. Bunu bilen Allah dostları, ölümden sonraki sonsuz hayat için çok çalışmışlar, diyor. Evet, ölümün olduğu bu yalan dünyada, hiçbir şeyin aslında pek de önemi yoktur.

 

İkincisi: Nefs-i emmârenin (kötülüğü emreden nefis) ve kör hissiyatın tehlikelerinden kurtulmak için, çilelerle, riyazetlerle (dünyayla bağlantıyı keserek aylarca çilehane denen küçük odalarda kalmak gibi nefis terbiye metodlarıyla) nefs-i emmârenin öldürülmesine çalışmışlar.

 

İkincisi, çile ve riyazetlermiş. Yani, Allah dostları, dünyayla bağlantıyı keserek AYLARCA ÇİLEHANE denilen DARACIK KARANLIK ODALARDA kalarak, SÜREKİ İBADET ETMİŞLER ve AZ YEMİŞLER. Bunun gibi nefis terbiye metodlarıyla, nefislerini terbiye edip etkisiz hale getirmeye çalışmışlar. Allah bizi bu dünyada imtihan etmek için yaratmıştır. Neyle imtihan olacağız? İçimizdeki nefis denen düşmanla mücadele ederek. Nefs sürekli zevk ister. Yat, uyu, ye, iç, eğlen, gez, …, şehvet ister, bizi asla ibadet ettirmek istemez.

 

Sizler, ey yarı vücudunun sıhhatini kaybeden kardeş! Sen ihtiyarsız, (bu hastalığı seçmedin) , kısa ve kolay ve sebeb-i saadet (mutluluğa sebep) olan iki esas sana verilmiş ki, daima senin vücudunun vaziyeti, dünyanın zevâlini (yok olmasını) ve insanın fâni olduğunu ihtar ediyor. (uyarıyor)

 

En başta demiştim, fakiri en çok vuran bu devadır diye. Bu paragrafta nedeni yazıyor. Bu İKİ şey olan ölümü düşünmek ve rİyazet halİ bana İstemeden verİlmİş. Yani sürekli yatakta yatıyorum ve heran ölüm gelebilir diye ölümü hiç aklımdan çıkarmıyorum. Böylece bu hastalık beni sürekli gaflete karşı uyanık tutuyor. Elhamdülillah. 

 

Daha dünya seni boğamıyor, gaflet senin gözünü kapayamıyor. Ve yarım insan vaziyetinde bir zâta, nefs-i emmâre, elbette hevesât-ı rezile (rezil istekler) ile ve nefsânî müştehiyatla (nefsi arzularla) onu aldatamaz; çabuk o nefsin belâsından kurtulur.

 

Bayramda ziyaretime gelen misafirlerden ilahiyatçı komşumuz Efkan Vural hocam, Hastalığına sakın üzülme, Celal sana özeniyorum, dedi. AVM’lerde, işyerlerinde, caddede vs. artık haram ve günahlar sel gibi akıyor. Allah seni sevmiş, adeta korumaya almış. Ahlaksız konuşmaları duymuyorsun, dekolte görüntüleri mecburen görmüyorsun, dedi. 

 

İnşallah bu hastalığınla ibadet yapmış oluyorsun, dedi. Zaten namazımı kılıyorum, dedim. Celal, ibadet sadece namaz, oruç, zekat değildir. İbadet İKİ türlüdür. Allah’ın ‘Yap‘ dedİğİnİ yapmak ve ’Yapma‘ dedİğİnİyapmamaktır.  Sen, Allah‘ın ‘Namaz kıl‘ emrine, aynı zamanda ’Gözünüzü haramdan koruyun‘ emrine de uyuyorsun. İkisinden de çok sevap alıyorsun, dedi.

 

Yani, HARAMA BAKMAYARAK namaz kılmış gibi sevap alıyorum, dedim. Aynen öyle Celal kardeşim, dedi. 

 

İşte, mü'min sırr-ı imanla ve teslimiyet  (kendini Allah’ın iradesine bırakma) ve tevekkülle (Allah’a dayanma ve güvenme), o ağır nüzul (inme, felç) gibi hastalıktan, az bir zamanda, ehl-i velâyetin çileleri gibi istifade edebilir. O vakit o ağır hastalık çok ucuz düşer. 

 

Bediüzzaman Hazretleri bu iki esası mecburen yapan yatalak hastalara müjde veriyor. Evliyaların çilelerle ulaştığı evliyalık makamlarına çok kısa zamanda sizde ulaşabilirsiniz, diyor. O zaman bu ağır hastalığın verdiği acı, sıkıntı bunun yanında lafı bile edilmezmiş. Ama elbette bu iki esası uygulayan hastanın, evliyalık makamına ulaşabilmesinin şartı, tam bİr İman, teslİmİyet ve tevekkül içinde olmasıymış. 

 

Fakiri sevindiren yönü şuydu. Allah evliyaların dualarını reddetmezmiş. Ben de inşallah yükselirim de ettiğim dualar kabul olur. Böylece insanlara hizmet etmiş olurum diye sevindim. Ki evliyalık mertebesine çok uzağım hissediyorum, fakat Allah, fakirinde bazı dualarını aynen gerçekleştirdi, Binlerce hamdolsun.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder