YİRMİ İKİNCİ
DEVÂ
Ey nüzul (inme-felç) gibi ağır hastalıklara
müptelâ olan kardeş! Evvelâ sana müjde ediyorum ki, mü'min için nüzul mübarek
sayılıyor. Bunu çoktan ehl-i velâyetten (Allah dostlarından) işitiyordum, sırrını
bilmezdim. Bir sırrı şöyle kalbime geliyor ki:
Acizane bendenizi en çok vuran bu Devadır.
Bu devada Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri benim gibi yatalak hastalara çok
güzel bir moral veriyor ve mümin için nüzul mübarek sayılıyor, diyor. Sürekli
Abdülkadir Geylani gibi büyük evliyalarla görüştüğünü bildiğimiz Hz.
Bediüzzaman, onların yatalak hastalar için mübarek insanlar dediğini duyarmış
ama sırrını bilmezmiş. Şimdi Hastalar Risalesini yazarken bunun hikmetlerinden
biri kalbine gelmiş, aşağıda açıklayacak.
Ehlullah (Allah dostları) , Cenâb-ı Hakka vasıl olmak (ulaşmak)
ve dünyanın azîm (büyük) mânevî tehlikelerinden kurtulmak ve
saadet-i ebediyeyi (sonsuz mutluluğu) temin etmek için, iki esası ihtiyaren (seçerek)
takip etmişler.
Allah’a ulaşmak için iki temel şeyi
uygulamak gerekiyormuş. Allah dostları bu iki temeli uygulayarak, dünyanın
manevi tehlikerinden kurtulup Allah’a ulaşmaya çalışmışlar. Bu iki esas
şunlarmış:
Birisi: Rabıta-i mevt’tir (Ölümü düşünmek).
Yani, dünya fâni olduğu gibi, kendisi de içinde vazifedar fâni bir misafir
olduğunu düşünmekle, hayat-ı ebedîsine (ebedi hayatına) o suretle çalışmışlar.
Bu İKİ
esastan bİRİSİ, ölümü düşünmekmiş. Ölümü düşünmek,
dünyanın fani, gelip geçici bir misafirhane olduğunu hatırlatır. Bunu bilen
Allah dostları, ölümden sonraki sonsuz hayat için çok çalışmışlar, diyor. Evet,
ölümün olduğu bu yalan dünyada, hiçbir şeyin aslında pek de önemi yoktur.
İkincisi: Nefs-i emmârenin (kötülüğü emreden nefis)
ve kör hissiyatın tehlikelerinden kurtulmak için, çilelerle, riyazetlerle (dünyayla bağlantıyı
keserek aylarca çilehane denen küçük odalarda kalmak gibi nefis terbiye
metodlarıyla) nefs-i emmârenin öldürülmesine
çalışmışlar.
İkincisi, çile ve riyazetlermiş. Yani, Allah
dostları, dünyayla bağlantıyı keserek AYLARCA ÇİLEHANE denilen DARACIK KARANLIK
ODALARDA kalarak, SÜREKİ İBADET ETMİŞLER ve AZ YEMİŞLER. Bunun gibi nefis
terbiye metodlarıyla, nefislerini terbiye edip etkisiz hale getirmeye
çalışmışlar. Allah bizi bu dünyada imtihan etmek için yaratmıştır. Neyle
imtihan olacağız? İçimizdeki nefis denen düşmanla mücadele ederek. Nefs sürekli
zevk ister. Yat, uyu, ye, iç, eğlen, gez, …, şehvet ister, bizi asla ibadet
ettirmek istemez.
Sizler, ey yarı vücudunun sıhhatini kaybeden kardeş!
Sen ihtiyarsız, (bu hastalığı seçmedin) , kısa ve kolay ve sebeb-i
saadet (mutluluğa
sebep) olan iki esas sana verilmiş ki, daima senin vücudunun
vaziyeti, dünyanın zevâlini (yok olmasını) ve insanın fâni olduğunu ihtar ediyor. (uyarıyor)
En başta demiştim, fakiri en çok vuran bu
devadır diye. Bu paragrafta nedeni yazıyor. Bu
İKİ şey olan ölümü düşünmek ve rİyazet halİ bana İstemeden verİlmİş.
Yani sürekli yatakta yatıyorum ve heran ölüm gelebilir diye ölümü hiç aklımdan
çıkarmıyorum. Böylece bu hastalık beni sürekli gaflete karşı uyanık tutuyor.
Elhamdülillah.
Daha dünya seni boğamıyor, gaflet senin gözünü
kapayamıyor. Ve yarım insan vaziyetinde bir zâta, nefs-i emmâre, elbette
hevesât-ı rezile (rezil istekler) ile ve nefsânî müştehiyatla (nefsi arzularla)
onu aldatamaz; çabuk o nefsin belâsından kurtulur.
Bayramda ziyaretime gelen misafirlerden
ilahiyatçı komşumuz Efkan Vural hocam, Hastalığına sakın üzülme, Celal sana
özeniyorum, dedi. AVM’lerde, işyerlerinde, caddede vs. artık haram ve günahlar
sel gibi akıyor. Allah seni sevmiş, adeta korumaya almış. Ahlaksız konuşmaları
duymuyorsun, dekolte görüntüleri mecburen görmüyorsun, dedi.
İnşallah bu hastalığınla ibadet yapmış
oluyorsun, dedi. Zaten namazımı kılıyorum, dedim. Celal, ibadet sadece namaz,
oruç, zekat değildir. İbadet İKİ
türlüdür. Allah’ın ‘Yap‘ dedİğİnİ yapmak ve ’Yapma‘ dedİğİnİyapmamaktır. Sen, Allah‘ın ‘Namaz kıl‘ emrine, aynı zamanda
’Gözünüzü haramdan koruyun‘ emrine de uyuyorsun. İkisinden de çok sevap
alıyorsun, dedi.
Yani, HARAMA BAKMAYARAK namaz kılmış gibi
sevap alıyorum, dedim. Aynen öyle Celal kardeşim, dedi.
İşte, mü'min sırr-ı imanla ve teslimiyet (kendini Allah’ın iradesine bırakma)
ve tevekkülle (Allah’a dayanma ve güvenme), o ağır nüzul (inme, felç)
gibi hastalıktan, az bir zamanda, ehl-i velâyetin çileleri gibi istifade
edebilir. O vakit o ağır hastalık çok ucuz düşer.
Bediüzzaman Hazretleri bu iki esası
mecburen yapan yatalak hastalara müjde veriyor. Evliyaların çilelerle ulaştığı
evliyalık makamlarına çok kısa zamanda sizde ulaşabilirsiniz, diyor. O zaman bu
ağır hastalığın verdiği acı, sıkıntı bunun yanında lafı bile edilmezmiş. Ama
elbette bu iki esası uygulayan hastanın, evliyalık makamına ulaşabilmesinin
şartı, tam bİr İman, teslİmİyet ve tevekkül
içinde olmasıymış.
Fakiri sevindiren yönü şuydu. Allah
evliyaların dualarını reddetmezmiş. Ben de inşallah yükselirim de ettiğim
dualar kabul olur. Böylece insanlara hizmet etmiş olurum diye sevindim. Ki
evliyalık mertebesine çok uzağım hissediyorum, fakat Allah, fakirinde bazı
dualarını aynen gerçekleştirdi, Binlerce hamdolsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder