11 Kasım 2012 Pazar

ÜÇÜNCÜ DEVÂ


 

ÜÇÜNCÜ DEVÂ

 


Ey tahammülsüz (sabırsız) hasta! İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen (devamlı olarak) gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaması ve mütemadiyen (devamlı olarak) zeval (kaybolup gitme,yok oluş) ve firakta (ayrılık) yuvarlanması şahittir.

 

Bu Devada büyük islam alimi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri diyor ki:

 

Ey tahammülsüz hasta diye başlıyor. Devaların başındaki hitap aslında O DEVANIN FİHRİSTİdir.. Mesela bu devada Hz. Bediüzzaman, hastanın hastalığına neden tahammül edemediğini açıklayıp çözüm yolunu bildirecek.

 

Evet hastanın neden tahammül edemediği ilk cümleden anlaşılıyor. İnsan bu dünyaya KEYİF sürmek ve lezzet almak için gelmediğine,,,,  Evet çoğu hasta ve engelli bu yüzden hastalığını kabullenmekte zorlanıyor.

 

Çünkü bakıyorki etrafındaki herkes sağlıklı; geziyor, eğleniyor, evleniyor; BEN NEDEN YÜRÜYEMİYORUM, GÖREMİYORUM, gibi düşüncelerle hayata sadece zevk sürmek için geldiğimizi ZANNEDİYOR, diyor.

 

Ve bu düşüncenin yanlışlığını şahit getirerek anlatıyor. Sürekli gençlerin yaşlanması ve sürekli ölümlerin olması, insanın hayata sadece lezzet için gelmediğine şahittir, diyor. Yoksa neden ölelim ki…

 

Hem insan, zîhayatın (hayat sahibi yaratılmışların) en mükemmeli, en yükseği ve cihazatın (organların) en zengini, belki zîhayatların (canlıların) sultanı hükmünde iken, geçmiş lezzetleri ve gelecek belaları düşünmek vasıtasıyla, hayvana nisbeten en edna (basit, değersiz) derecede, ancak kederli ve meşakkatli (sıkıntılı, zahmetli) bir hayat geçiriyor.

 

Eğer hasta insan sürekli geçmişi düşünürse, (eskiden sağlıklı iken hersene denize giderdim gibi mesela) ve sürekli geleceği düşünürse (hastalığımın sonu nolacak, ölür müyüm acaba gibi.) , … 

 

Böyle yaparsa hayvandan daha değersiz olur ve sıkıntılı bir hayat yaşar, diyor. Çünkü Allah insanı en güzel şekilde yaratmıştır, yaratılmışların sultanıdır; Bunları düşünmesin, demek istiyor Bediüzzaman Hazretleri…

 

Demek insan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safâ ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azîm (büyük ve değerli) bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile ebedî, daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir.

 

Sonra hayatın gayesini açıklıyor. İnsan bu dünyaya TİCARET yapmak için gelmiştir. Sonsuz bir hayatı burada kazanacak, diyor. Ne verecek ne alacak?

 

Allah her insana dünyaya gelirken bir sermaye vermiştir. BU SERMAYE ÖMÜR DAKİKALARIDIR. Bu sermaye ile ticaret yapacak ve sonsuz cennet hayatı kazanacak inşallah.

 

Yani ömrünün beş dakikasını harcayıp namaz kılacak, karşılığında ahiretin para birimi olan SEVAPlar alacak inşallah. Ve o biriktirdiği sevaplarla cennette sonsuza kadar mutlu bir hayat yaşayacak inşallah.

 

Onun eline verilen sermaye de ömürdür. Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve âfiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur. Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemiyor. Sermaye-i ömrünü bâd-ı hava boş yere sarf ettiriyor. (Hastalık olmasa insan, Nefis rüzgarına kapılıp ömür sermayesini boşa harcar.)

 

İnsan HİÇ HASTA OLMASA ve hep sağlıklı olsa, ölümü ve ahireti unutup gafletle dünyaya dalar. Çünkü Allah insanı, unutmaya meyilli yaratmıştır.

 

Bu gafletin neticesi ölümden korkar ve ölümü hatırlamamak için nefsin arzularına kapılır ve ömür dakikalarını oyun, eğlence, haram ve günahlarla boş yere tüketir.

 

Hastalık ise, birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki: "Lâyemut (ölümsüz) değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan."

 

İnsan hastalandığında aslında ne kadar aciz, zayıf, güçsüz olduğunun farkına varır. Gafletle dünyaya daldığını, hasta olması bildirir. Çünkü hiç ölmeyecek gibi yaşıyordu.

 

Böylece hasta insan, bir ibadet olan ‘ölümü düşünmeyi’ aklından hiç çıkarmaz ve ölüm sonrası, yani asıl hayat ahiret hayatını kazanmak için ömür dakikalarını ibadetle değerlendirir.

 

İşte ticaret budur. Ömür dakikalarımızı verip cenneti satın alıyoruz. Allah öyle merhametliki, ömrümüzü O verdi zaten, sadece irademizi serbest bıraktı. Ki özgür irademizle ibadeti seçelim inşallah. Aslında Allahu Teala ibadetimizin şekline değil, kalbimizin temizliğine ve gayretimize bakıyor.

 

İşte hastalık bu nokta-i nazardan (bu bakış açısından) hiç aldatmaz bir nâsih (nasihatçi) ve ikaz edici bir mürşiddir. (yol gösterici rehber) Ondan şekvâ (şikayet) değil, belki bu cihette (bu yüzden) ona teşekkür etmek, eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir.

 

Ve Hz. Bediüzzaman bu son cümlede, hasta oldum diye sızlanmasın, üzülmesin; aksine, ahirete hazırlanması için milyonlarca sağlıklı insan içinden kendisini SEÇİP hastalık verdiğinden dolayı Allah’a TEŞEKKÜR etsin, diyor.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder