ON YEDİNCİ
DEVÂ
Ey hastalık vasıtasıyla hayrat (hayırlar-iyilikler)
yapamamaktan şekvâ eden hasta! Şükret. Hayrâtın en hâlisinin (iyi, temiz) kapısını
sana açan, hastalıktır. Hastalık mütemadiyen (daima, sürekli olarak) hastaya ve lillâh için (Allah için)
hastaya bakıcılara sevap kazandırmakla beraber, duanın makbuliyetine (kabul edilmesi için)
en mühim bir vesiledir.
Bazı iyi kalpli hastalar var. Onlar hasta
oldum diye iyilik yapamamaktan şikayet ediyorlar. Mesela bir camiyi inşa
ettirmek için koşturan insan birden hastalanıyor, yatağa düşüyor ve çok
üzülüyor. Bediüzzaman Hazretleri o iyi kalpli hastalara moral veriyor.
Hastalıktan şikayet etme, Allah seni seviyorki sana hastalık verdi,
ŞÜKRETMELİSİN, diyor. Çünkü hastalık
insana İyİlİkLER kazandıran bİr sevap makinesİDİr ve ayrıca şanstır, hastanın
duası kabul edİLİr.
Evet, hastalara bakmak, ehl-i iman için mühim sevabı
vardır. Hastaların keyfini sormak, fakat hastayı sıkmamak şartıyla ziyaret
etmek, sünnet-i seniyyedir (peygamberimizin yolu) , (el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 2:45, no:1285.) keffâretü'z-zünub olur. (günahlara kefaret olur.)
Hasta insanları ziyaret edip hal hatır
sormak, çok sevapmış, sünnetmiş ve günahları affettiren kefaret olurmuş.
Hastayı ziyaret etmek bile böyle sevap olursa, Hastaya bakan, ona hizmet edenin
alacağı sevapları düşünün.
Hadiste vardır ki, "Hastaların duasını alınız;
onların duası makbuldür." (kabul edilir) (İbni Mâce, Cenâiz: 1; Deylemî, Müsnedü'l -Firdevs,
1:280.)
Peygamber Efendimiz SAV bize ipucu veriyor.
Hastayı ziyarete gidince onun duasını alın, çünkü Allah hastanın duasını kabul
eder, diyor. Hasta, ziyaret edilmesine çok memnun olur fakat ihtiyacı olan
minik bir HEDİYE onu çok mutlu eder ve içten dualar eder. Nitekim dostum Aydın
Kaynarca bey beni sık ziyaret eder ve her defasında ne getireyim diye rica
eder, isteğim üzerine SİMİT getirir. Çünkü dışarı çıkamadığım için simiti çok
özlüyorum.
Bahusus (özellikle) hasta, akrabadan olsa, hususan (bilhassa)
peder ve valide (baba ve anne) olsa, onlara hizmet mühim bir ibadettir,
mühim bir sevaptır. Hastaların kalbini hoşnud etmek, teselli vermek, mühim bir
sadaka hükmüne geçer.
Evet gayet sade bir dille anlatmış. Hasta
anne babaya hizmet etmek ibadetmiş, büyük sevabı varmış. Hastaya sevinç vermek
sadaka vermek gibi çok sevapmış. İnşallah bu Açıklamalı Hastalar Risalesi
kitabını okuyan hastalar teselli bularak kalpleri hoşnut olur VE SÖZLE DUA ETMESELER
BİLE BU HOŞNUTLUK SEBEBİYLE, Allah BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNE SEVAP VERECEKTİR.
Bahtiyardır o evlât ki, peder ve validesinin hastalık
zamanında, onların seriütteessür (çabuk kırılan) olan kalblerini memnun edip hayır
dualarını alır.
Evet burada aslında Peygamber Efendimizin
SAV bir hadisine atıf var: Anne veya
babasının yaşlılık zamanına yetİşİp onlara hİzmet ederek cenneti kazanamayanın
burnu yerde sürtülsün, diye buyuruyor. Yani anne babanın kalplerini
memnun etmek cenneti kazandırır.
Evet, hayat- ı içtimaiyede (sosyal hayatta)
en muhterem (hürmete
layık) bir hakikat olan peder ve validesinin şefkatlerine
mukabil, hastalıkları zamanında kemâl-i hürmet (tam bir saygı) ve şefkat-i ferzendâne ile (evlada yaraşır şefkat
gösterme) mukabele eden (karşılık veren) o iyi evlâdın vaziyetini ve
insaniyetin ulviyetini (insanlığın yüceliğini) gösteren o vefâdâr (vefalı)
levhaya karşı, hattâ melâikeler (melekler) dahi (bile) "Maşaallah, bârekâllah" deyip
alkışlıyorlar.
Anne ve babasına hastalık zamanında
SAMİMİYETLE HİZMET EDEN EVLATLAR,toplumda ne iyi, ne vefalı evlat diye övülüp saygı
görürler. Bediüzzaman Hazretleri, bunun gibi yüce insanlık manzarasını seyreden
MELEKLER bile, bu vefalı tablo karşısında maşallah diyerek alkışlıyorlar,
diyor.
Evet, hastalık zamanında, hastalık elemini hiçe
indirecek gayet hoş ve ferahlı, etrafında tezahür eden (ortaya çıkan)
şefkatlerden ve acımak ve merhametlerden gelen lezzetler var.
Hastaya gelen şefkat ve merhametler
hastalığın acısını unuttururmuş. 2011’de hastaneden çıkıp eve geldik ve hala
ağrılar vardı. Bütün komşular ziyarete geldi, şefkat, merhamet gösterdiler, o
an acı aklıma gelmedi.
Hastanın duasının makbuliyeti ehemmiyetli bir
meseledir. Ben otuz kırk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalıktan
şifa için dua ederdim. Ben anladım ki, hastalık dua için verilmiş. Dua ile
duayı, yani, dua kendi kendini kaldırmadığından, anladım ki, duanın neticesi
uhrevîdir (ahirete
yönelik), kendisi de bir nevi (çeşit) ibadettir ve hastalıkla aczini (güçsüzlüğünü)
anlayıp dergâh-ı İlâhiyeye (Allah’ın yüce katına) iltica eder. (sığınır)
Aslında ben de inanıyorumki hastalık dua
etmem için verilmiş. Çünkü Dua etmek ibadettir ve çok sevaptır. İbadetin özü
dua etmektir. Biliyorsunuz Rabbimiz, “Duanız olmasa Allah size ne diye değer
versin?” (Furkan suresi, 77. Ayet)
buyuruyor.
Rabbim bana bu hastalığı vermiş ki, her
namazımda şifa için dua ediyorum. Çünkü acizliğimizi, fakirliğimizi,
güçsüzlüğümüzü farkettiren hastalıktır ve bunu itiraf ederek yüce dergaha el
açıyoruz.
Dua etmek ibadeti çok sevaptır. Rabbimiz
her duayı kabul ediyor ve sevap veriyor. Mahşerde bakacağız ki, gemilerle sevap
geliyor. Kul utanacak, Rabbim benim bu kadar ibadetim yok, diyecek.
Cenabı Hak şöyle buyuracak:
“Kulum, sen kabul olmadı duam, Rabbim dua
ettiğim şeyi vermedi, dedin ama bunlar senin dünyada yaptığın o dualara
verdiğim sevapların.” Kıymetli bir hocadan dinlemiştim. Allah benİ sevİyor kİ SÜREKLİ dua ettİRİyor.
Onun için, otuz senedir şifa duasını ettiğim halde
duam zâhirî (görünüşte)
kabul olmadığından, duayı terk etmek kalbime gelmedi. Zira hastalık duanın
vaktidir; şifa duanın neticesi değil.
Bediüzzaman Hazretleri bir tespitini
paylaşıyor; Hastalık, şifa verilmese bile duanın
vaktİdİr, diyor. Sabah ezanı sabah namazının vaktinin geldiğini
gösterdiği gibi, hastalık da dua etme vaktinin geldiğini gösterir.
Belki Cenâb-ı Hakîm-i Rahîm (herşeyi hikmetle, yerli
yerinde yaratan ve sonsuz merhamet sahibi Allah) şifa verse, fazlından (fazilet ve cömertliğinden)
verir.
Şifa verilmese bile duaya ısrarla devam
etmelisin, belki Allah fazlından şifa verebilir, diyor.
Hem dua istediğimiz tarzda kabul olmazsa, makbul
olmadı denilmez. Hâlık-ı Hakîm (herşeyi hikmetle yaratan Allah) daha iyi biliyor;
menfaatimize hayırlı ne ise onu verir. Bazan dünyaya ait dualarımızı,
menfaatimiz için âhiretimize çevirir, öyle kabul eder.
Her duamız
kabul edİlİr, ama duada İstedİğİmİz şeyİn olması Allah’ın hİkmetİne tabİdİr. Risalei Nur’da geçiyor; Mesela hasta bir çocuk doktora dese ki,
bana şu ilacı ver. Doktor, ya aynen istediğini verir, ya daha iyi bir ilaç
verir, ya da hastalığına zararı olur diye hiç vermez.
Allah da bazı duaları kabul etmedi görünür.
Ama yukarıda dediğimiz gibi ahirette kabul olmadığını sandığımız dualarımıza,
verilen sevapları görünce şaşıracağız.
Her ne ise, hastalık sırrıyla hulûsiyet (samimiyet, içtenlik)
kazanan, hususan zaaf ve aczden ve tezellül (özellikle zayıflık, güçsüzlük ve acizlik)
ve ihtiyaçtan gelen bir dua, kabule çok yakındır. Hastalık böyle hâlis (samimi, içten)
bir duanın medarıdır. (sebebidir) Hem dindar olan hasta, hem hastaya bakan
mü'minler de bu duadan istifade etmelidirler.
Hasta, güçsüzdür, zayıftır, acizdir ve
kalbi hassastır, içten dua eder. İşte hastalık böyle samimi bir duaya kaynaktır.
Hem hasta, hem hastaya bakan müminler böylesine samimi bir duadan istifade
etmeliler, diyerek bitiriyor.
Bendenizde yıllardır hem kendime hem anne,
babama, kardeşlerime, yeğenlerime, dost, komşu ve akrabalarıma hergün BAKLAVALI
DUALAR ediyorum elhamdülillah. (Ağlamak bana baklava gibi lezzet veriyor)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder