ALTINCI DEVÂ
Ey elemden (acıdan) teşekkî (şikayet eden)
eden hasta! Senden soruyorum: Geçmiş ömrünü düşün ve o ömürde geçmiş lezzetli
safâ günleri ve belâ ve elemli vakitlerini tahattur et (hatırla).
Herhalde ya oh, ya ah diyeceksin. Yani, ya "Elhamdü lillâh, şükür,"
veyahut "Vâ hasretâ, vâ esefâ!" (Hey gidi günler anlamında)
kalbin ve lisanın diyecek.
Bediüzzaman Hazretleri, Ey Hastalığın
verdiği acı ve sıkıntılardan şikayet eden hasta, diye başlıyor. Ve verdiği
örneklerle hastalıktan şikayet etmemesi, aslında ona teşekkür etmesi
gerektiğini anlatacak.
Dikkat et, sana "Oh, elhamdü lillâh, şükür"
dediren, senin başından geçmiş elemler, musibetlerin düşünmesi, bir mânevî
lezzeti deşiyor ki, senin kalbin şükreder. Çünkü elemin (acının)
zevâli (yokolması)
lezzettir.
İnsan, başına gelen dert ve sıkıntılar
geçtiğinde, şu anki haline şükreder. Mesela, deprem enkazından günler sonra
kurtarılmış birisi, Allah yeniden ev, iş verse, çektiklerini düşününce şu anki
haline çok şükreder.
Bu ise insan ruhuna tarifsiz manevi bir lezzet
verir, çünkü sıkıntının geçmesi lezzettir, diyor.
O elemler, o musibetler, zevâliyle (yokolmasıyla)
ruhta bir lezzet irsiyet bırakmış ki, düşünmekle deşilse, ruhtan bir lezzet
akıyor, şükürler takattur ediyor. (damlıyor).
İşte insan da, Allah’ın birgün hastalığına
şifa vereceğini ve bu acılı, ızdıraplı günlerin birgün geçeceğine inanır, ve
hastalıkla geçen bu günlerin iyileşince ilerde tatlı bir anı haline geleceğini
düşünürse, ruhuna lezzet akıtır.
Sana "Vâ esefâ, vâ hasretâ!" (Hey gidi günler) dedirten,
eski zamanda geçirdiğin lezzetli ve safâlı o hallerdir ki, zevalleriyle (yokolmalarıyla)
senin ruhunda daimî bir elem irsiyet bırakıp, ne vakit düşünsen o elem yine
deşiliyor, esef ve hasret akıtıyor.
Hey gidi günler diye özlem duyduğumuz
günler, eskiden yaşadığımız mutlu anlardır ve andıkça o günleri hüzünleniriz.
Nostalji deniyor şimdi o günlere…
Madem bir günlük gayr -ı meşru lezzet (helal olmayan günah ve
haram lezzet, içki, zina, vs.) bazan bir sene mânevî elem çektiriyor. Ve
muvakkat (geçici)
bir günlük hastalıkla gelen elem, çok günler mânevî lezzet, sevapla beraber,
zevâlindeki (yok
olup gitmesindeki) halâs ve kurtulmaktan gelen mânevî lezzet
vardır.
Bazen gayrı meşru bir lezzet bir sene
manevi sıkıntı çektirir. Mesela ramazanda içki içen birinin ruhu, uzun zaman
sıkıntı hisseder.
Ve fani olan, geçici KISACIK dünyada
çektiğin hastalığın verdiği acının içinde, hastalığın ebedi olmadığını, ve
kazandığı sevabı bilmekten gelen tarifsiz manevi bir lezzet vardır, diyor.
Çünkü imanlı hasta BİLİRKİ önünde sonsuz
bir CENNET hayatı var; öyleyse herşeye “Bu da geçer Ya Hu” (Bu da geçer Ey
Allah’ım!) , diyerek sabretmeli ve şükretmelidir, şikayet etmemelidir, diyerek
bitiriyor:
Senin başındaki şimdilik bu muvakkat (geçici)
hastalığın neticesi ve içyüzündeki sevabı düşün. "Bu da geçer, yâ Hû"
de, şekvâ (şikayet)
yerinde şükret.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder