19 Kasım 2012 Pazartesi

YİRMİ BİRİNCİ DEVÂ


 

YİRMİ BİRİNCİ DEVÂ

 


Ey hasta kardeş! Senin hastalığında maddî elem (acı, üzüntü) var. Fakat o maddî elemin tesirini izale edecek (yok edecek) ehemmiyetli bir mânevî lezzet seni ihata ediyor (kuşatıyor) .

 

Bu devada Bediüzzaman Hazretleri hastalıktan acı çekmekte olan hastalara seslenip teselli veriyor. Sizin bedeninizde acı var fakat kalbİNİZİ manevİ bİr lezzet kuşatıyor, diyor. Bunun nedenini aşağıda açıklıyor.

 

Çünkü, peder ve validen (baba ve annen) ve akraban varsa, çoktan beri unuttuğun gayet lezzetli o şefkatleri senin etrafında yeniden uyanıp, çocukluk zamanında gördüğün o şirin nazarları yine görmekle beraber; çok gizli, perdeli kalan etrafındaki dostluklar, hastalığın cazibesiyle yine sana karşı muhabbettarane (sevgiyle) baktıklarından, elbette onlara karşı senin bu maddî elemin pek ucuz düşer.

 

Hastalığım ilerledikçe bunu daha yakından hissediyorum. Annem babam kardeşlerim bana hastalığımı unutturuyorlar. Annem yattığım yerde çorba içiriyor. Babam tuvalete götürüyor. Kardeşim her hafta gelip banyo yaptırıyor. Yeğenlerim etrafımda koşturuyorlar. Dostlarım sık sık hediyelerle ziyaret ediyorlar. Bu güzel sevgiyi sağlayan şey hastalıktır. Bu sevgİ ve İlgİnİn yanında, hastalığın verdİğİ sıkıntı çok hafİf kalıyor.

 

Hem sen müftehirâne (övünerek) hizmet ettiğin ve iltifatlarını kazanmasına çalıştığın zatlar, hastalığın hükmüyle sana merhametkârâne (merhametli bir şekilde) hizmetkârlık ettiklerinden, efendilerine efendi oldun. Hem insanlardaki rikkat-i cinsiyeyi (kendi gibisine acıması) ve şefkat-i nev'iyeyi (kendi gibisine şefkat göstermesi) kendine celb ettiğinden (çektiğinden), hiçten, çok yardımcı ahbap ve şefkatli dost buldun.

 

Evet Allah Kuran’da ana babaya hizmet etmeyi emrediyor, onlara öf bile deme, diyor. Yani Onlar bizim efendimizdir. Bediüzzaman Hazretleri, sen bu hastalık vesilesiyle efendilerine efendi oldun, diyor. Çünkü merhametli şekilde hizmet ederek iltifatlarını kazanman gereken annen ve baban, şimdi sana o şekilde hizmet ediyorlar. Ayrıca insanın kendi gibisine şefkat göstermesi sırrınca pekçok dost bulursun, diyor. Gerçekten de Facebook hesabımda güzel kalpli, samimi yüzlerce engelli dostum var. Hani Hz. Mevlana anlatır ya:

 

Bir gün, bir alim, yol kenarında kendi türleriyle uçmayı reddeden İKİ AYRI CİNS kuşa rastlar. Hayli merak eder, bu iki farklı türün nasıl olup da kendi hemcinsleri, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir yabancıyı kendi kardeşlerine yeğlediklerini.

 

Biri karga, biri leylek... O kadar farklıdır ki kuşlar, ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle.

 

Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Taa ki her İkİsİnİn de topal olduğunu keşfedinceye kadar.

 

O zaman anlar ki; birlikte kaçar, birlikte uçar, beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar... O zaman anlar ki; sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan.

 

Topal kuşlar birbirlerinin “arızalarını ve eksikliklerini ” bilir ve menfaatlenmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine. En sahİCİ dostluklar ortak varlıklar üzerİne değİl, ortak yoksunluklar üzerİne kurulanlardır. Ortak acı, ortak hüzün, ortak pürüzdür esas yakınlaştıran, yaklaştıran…

 

Hem çok meşakkatli (zorlukla yapılan) hizmetlerden paydos emrini yine hastalıktan aldın, istirahat ediyorsun. (dinleniyorsun) Ebette senin cüz'î (azıcık) elemin, bu mânevî lezzetlere karşı seni şekvâya (şikayete) değil, teşekküre sevk etmelidir.

 

Bütün bunlarla beraber yorucu işlerden zorunlu izin aldın ve dinleniyorsun. Elbette azıcık acı olur, ama sen yine de hastalık verdiği için Allah’a şikayet yerine şükretmelisin, diyerek bitiriyor. Nitekim tekerlekli sandalyede çalışırken çok yoruluyor, izin alamıyordum. Hastalığım sebebiyle 1999’da yirmi gün babamla hastanede yatmıştık ve böylece dinlenmiş oldum ve bu açıdan hastalanmama sevinmiştim.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder