19 Kasım 2012 Pazartesi

ON YEDİNCİ DEVÂ


 

ON YEDİNCİ DEVÂ

 


Ey hastalık vasıtasıyla hayrat (hayırlar-iyilikler) yapamamaktan şekvâ eden hasta! Şükret. Hayrâtın en hâlisinin (iyi, temiz) kapısını sana açan, hastalıktır. Hastalık mütemadiyen (daima, sürekli olarak) hastaya ve lillâh için (Allah için) hastaya bakıcılara sevap kazandırmakla beraber, duanın makbuliyetine (kabul edilmesi için) en mühim bir vesiledir.

 

Bazı iyi kalpli hastalar var. Onlar hasta oldum diye iyilik yapamamaktan şikayet ediyorlar. Mesela bir camiyi inşa ettirmek için koşturan insan birden hastalanıyor, yatağa düşüyor ve çok üzülüyor. Bediüzzaman Hazretleri o iyi kalpli hastalara moral veriyor. Hastalıktan şikayet etme, Allah seni seviyorki sana hastalık verdi, ŞÜKRETMELİSİN, diyor. Çünkü hastalık insana İyİlİkLER kazandıran bİr sevap makinesİDİr ve ayrıca şanstır, hastanın duası kabul edİLİr.

 

Evet, hastalara bakmak, ehl-i iman için mühim sevabı vardır. Hastaların keyfini sormak, fakat hastayı sıkmamak şartıyla ziyaret etmek, sünnet-i seniyyedir (peygamberimizin yolu) , (el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 2:45, no:1285.) keffâretü'z-zünub olur. (günahlara kefaret olur.)

 

Hasta insanları ziyaret edip hal hatır sormak, çok sevapmış, sünnetmiş ve günahları affettiren kefaret olurmuş. Hastayı ziyaret etmek bile böyle sevap olursa, Hastaya bakan, ona hizmet edenin alacağı sevapları düşünün.

 

Hadiste vardır ki, "Hastaların duasını alınız; onların duası makbuldür." (kabul edilir) (İbni Mâce, Cenâiz: 1; Deylemî, Müsnedü'l -Firdevs, 1:280.)

 

Peygamber Efendimiz SAV bize ipucu veriyor. Hastayı ziyarete gidince onun duasını alın, çünkü Allah hastanın duasını kabul eder, diyor. Hasta, ziyaret edilmesine çok memnun olur fakat ihtiyacı olan minik bir HEDİYE onu çok mutlu eder ve içten dualar eder. Nitekim dostum Aydın Kaynarca bey beni sık ziyaret eder ve her defasında ne getireyim diye rica eder, isteğim üzerine SİMİT getirir. Çünkü dışarı çıkamadığım için simiti çok özlüyorum.

 

Bahusus (özellikle) hasta, akrabadan olsa, hususan (bilhassa) peder ve valide (baba ve anne) olsa, onlara hizmet mühim bir ibadettir, mühim bir sevaptır. Hastaların kalbini hoşnud etmek, teselli vermek, mühim bir sadaka hükmüne geçer.

 

Evet gayet sade bir dille anlatmış. Hasta anne babaya hizmet etmek ibadetmiş, büyük sevabı varmış. Hastaya sevinç vermek sadaka vermek gibi çok sevapmış. İnşallah bu Açıklamalı Hastalar Risalesi kitabını okuyan hastalar teselli bularak kalpleri hoşnut olur VE SÖZLE DUA ETMESELER BİLE BU HOŞNUTLUK SEBEBİYLE, Allah BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNE SEVAP VERECEKTİR.

 

Bahtiyardır o evlât ki, peder ve validesinin hastalık zamanında, onların seriütteessür (çabuk kırılan) olan kalblerini memnun edip hayır dualarını alır.

 

Evet burada aslında Peygamber Efendimizin SAV bir hadisine atıf var: Anne veya babasının yaşlılık zamanına yetİşİp onlara hİzmet ederek cenneti kazanamayanın burnu yerde sürtülsün, diye buyuruyor. Yani anne babanın kalplerini memnun etmek cenneti kazandırır.

 

Evet, hayat- ı içtimaiyede (sosyal hayatta) en muhterem (hürmete layık) bir hakikat olan peder ve validesinin şefkatlerine mukabil, hastalıkları zamanında kemâl-i hürmet (tam bir saygı) ve şefkat-i ferzendâne ile (evlada yaraşır şefkat gösterme) mukabele eden (karşılık veren) o iyi evlâdın vaziyetini ve insaniyetin ulviyetini (insanlığın yüceliğini) gösteren o vefâdâr (vefalı) levhaya karşı, hattâ melâikeler (melekler) dahi (bile) "Maşaallah, bârekâllah" deyip alkışlıyorlar.

 

Anne ve babasına hastalık zamanında SAMİMİYETLE HİZMET EDEN EVLATLAR,toplumda  ne iyi, ne vefalı evlat diye övülüp saygı görürler. Bediüzzaman Hazretleri, bunun gibi yüce insanlık manzarasını seyreden MELEKLER bile, bu vefalı tablo karşısında maşallah diyerek alkışlıyorlar, diyor.

 

Evet, hastalık zamanında, hastalık elemini hiçe indirecek gayet hoş ve ferahlı, etrafında tezahür eden (ortaya çıkan) şefkatlerden ve acımak ve merhametlerden gelen lezzetler var.

 

Hastaya gelen şefkat ve merhametler hastalığın acısını unuttururmuş. 2011’de hastaneden çıkıp eve geldik ve hala ağrılar vardı. Bütün komşular ziyarete geldi, şefkat, merhamet gösterdiler, o an acı aklıma gelmedi.

 

Hastanın duasının makbuliyeti ehemmiyetli bir meseledir. Ben otuz kırk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalıktan şifa için dua ederdim. Ben anladım ki, hastalık dua için verilmiş. Dua ile duayı, yani, dua kendi kendini kaldırmadığından, anladım ki, duanın neticesi uhrevîdir (ahirete yönelik), kendisi de bir nevi (çeşit) ibadettir ve hastalıkla aczini (güçsüzlüğünü) anlayıp dergâh-ı İlâhiyeye (Allah’ın yüce katına) iltica eder. (sığınır)

 

Aslında ben de inanıyorumki hastalık dua etmem için verilmiş. Çünkü Dua etmek ibadettir ve çok sevaptır. İbadetin özü dua etmektir. Biliyorsunuz Rabbimiz, “Duanız olmasa Allah size ne diye değer versin?”  (Furkan suresi, 77. Ayet) buyuruyor. 

 

Rabbim bana bu hastalığı vermiş ki, her namazımda şifa için dua ediyorum. Çünkü acizliğimizi, fakirliğimizi, güçsüzlüğümüzü farkettiren hastalıktır ve bunu itiraf ederek yüce dergaha el açıyoruz.

 

Dua etmek ibadeti çok sevaptır. Rabbimiz her duayı kabul ediyor ve sevap veriyor. Mahşerde bakacağız ki, gemilerle sevap geliyor. Kul utanacak, Rabbim benim bu kadar ibadetim yok, diyecek.

 

Cenabı Hak şöyle buyuracak:

“Kulum, sen kabul olmadı duam, Rabbim dua ettiğim şeyi vermedi, dedin ama bunlar senin dünyada yaptığın o dualara verdiğim sevapların.” Kıymetli bir hocadan dinlemiştim. Allah benİ sevİyor kİ SÜREKLİ dua ettİRİyor. 

 

Onun için, otuz senedir şifa duasını ettiğim halde duam zâhirî (görünüşte) kabul olmadığından, duayı terk etmek kalbime gelmedi. Zira hastalık duanın vaktidir; şifa duanın neticesi değil.

 

Bediüzzaman Hazretleri bir tespitini paylaşıyor; Hastalık, şifa verilmese bile duanın vaktİdİr, diyor. Sabah ezanı sabah namazının vaktinin geldiğini gösterdiği gibi, hastalık da dua etme vaktinin geldiğini gösterir.

 

Belki Cenâb-ı Hakîm-i Rahîm (herşeyi hikmetle, yerli yerinde yaratan ve sonsuz merhamet sahibi Allah) şifa verse, fazlından (fazilet ve cömertliğinden) verir.

 

Şifa verilmese bile duaya ısrarla devam etmelisin, belki Allah fazlından şifa verebilir, diyor.

 

Hem dua istediğimiz tarzda kabul olmazsa, makbul olmadı denilmez. Hâlık-ı Hakîm (herşeyi hikmetle yaratan Allah) daha iyi biliyor; menfaatimize hayırlı ne ise onu verir. Bazan dünyaya ait dualarımızı, menfaatimiz için âhiretimize çevirir, öyle kabul eder.

 

Her duamız kabul edİlİr, ama duada İstedİğİmİz şeyİn olması Allah’ın hİkmetİne tabİdİr. Risalei Nur’da geçiyor; Mesela hasta bir çocuk doktora dese ki, bana şu ilacı ver. Doktor, ya aynen istediğini verir, ya daha iyi bir ilaç verir, ya da hastalığına zararı olur diye hiç vermez.

 

Allah da bazı duaları kabul etmedi görünür. Ama yukarıda dediğimiz gibi ahirette kabul olmadığını sandığımız dualarımıza, verilen sevapları görünce şaşıracağız.

 

Her ne ise, hastalık sırrıyla hulûsiyet (samimiyet, içtenlik) kazanan, hususan zaaf ve aczden ve tezellül (özellikle zayıflık, güçsüzlük ve acizlik) ve ihtiyaçtan gelen bir dua, kabule çok yakındır. Hastalık böyle hâlis (samimi, içten) bir duanın medarıdır. (sebebidir) Hem dindar olan hasta, hem hastaya bakan mü'minler de bu duadan istifade etmelidirler.

 

Hasta, güçsüzdür, zayıftır, acizdir ve kalbi hassastır, içten dua eder. İşte hastalık böyle samimi bir duaya kaynaktır. Hem hasta, hem hastaya bakan müminler böylesine samimi bir duadan istifade etmeliler, diyerek bitiriyor.

 

Bendenizde yıllardır hem kendime hem anne, babama, kardeşlerime, yeğenlerime, dost, komşu ve akrabalarıma hergün BAKLAVALI DUALAR ediyorum elhamdülillah. (Ağlamak bana baklava gibi lezzet veriyor)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder