12 Kasım 2012 Pazartesi

ON BİRİNCİ DEVÂ


 

ON BİRİNCİ DEVÂ

 


Ey sabırsız hasta kardeş! Hastalık, hazır bir elemi (acıyı, üzüntüyü) sana vermekle beraber, evvelki (önceki) hastalığından bugüne kadar, o hastalığın zevâlindeki (yok olmasındaki, sona ermesindeki) bir lezzet-i mâneviye (manevi lezzeti, hazzı) ve sevabındaki bir lezzet-i ruhiye (ruhun lezzet, haz alması) veriyor.

 

Naçizane şöyle düşündüm. 1993’te dengesiz yürümeme neden olan Friedreich Ataksisi (FA) teşhisi konulup tedavisi yok denildiğinde çok ağladım, üzüldüm. Fakat yıllar geçtikçe hastalığıma alıştım, sanki iyileştim, acı duymamaya başladım ve bundan tarifsiz bir haz duydum. Alacağım sevapları düşününce de ruhum lezzet aldı. 

 

Bugünden, belki bu saatten sonraki zamanda hastalık yok; elbette yoktan elem yok. Elem olmazsa teessür (üzüntü) olamaz. Sen yanlış bir surette tevehhüm ettiğin (kuruntu duyduğun) için sabırsızlık geliyor.

 

Evet bu devada Bediüzzaman Hazretleri sabırsız hastalara sesleniyor. Neden sabır gösteremediklerini açıklıyor. Mesela bir kaza geçiren işçi, hemen iyileşmeyi istiyor. Sakat kalırsam düşüncesi onu üzüntüye sevk ediyor. Halbuki madenden sağ çıkmış, ilk andaki acı geçmiş, yatağa gelmiş, BUNLARI DÜŞÜNSE sabırsızlık gidecek, şükür gelecek.

 

Çünkü, bugünden evvel bütün hastalık zamanının maddîsi gitmekle elemi de beraber gitmiş, kendindeki sevabı ve zevâlindeki (yok olmasındaki, sona ermesindeki) lezzet kalmış.

 

O işçinin ilk andaki acısı geçmiş, yaraları kabuk bağlamış, SABRETTİĞİ İÇİN sevabı kalmış.

 

Sana kâr (kazanç) ve sürur (sevinç) vermek lâzım gelirken, onları düşünüp müteellim olmak (acı duyup üzüntü çekmek) ve sabırsızlık etmek divaneliktir. (akılsızlıktır)

 

Evet kazandığın sevapları düşün mutlu ol, yoksa AKLINI KULLANAN onlar için üzüntü duymaz.

 

Gelecek günler daha gelmemişler. Onları şimdiden düşünüp, yok bir günde, yok olan bir hastalıktan, yok olan bir elemden tevehhüm ile (zan ile, kuruntuyla) düşünüp müteellim olmak, (üzüntü duymak) sabırsızlık göstermekle, üç mertebe yok yoğa vücut rengi vermek (olmayan şeyi var kabul etmek) divanelik (akılsızlık) değil de nedir?

 

1993’te hastalığımın ilk teşhisi konulduğu zaman, bu hastalığın tedavisi yok, ilerde yatalak olursun, dendi. Ben o an geleceği düşünerek çok üzüldüm, ağladım. Halbukİ olmayan şeyİ gelmeden var kabul edİp üzülmek akılsızlıktı. Allah’a tevekkül etmeliydim. Nitekim, bu halde nasıl çalışacağım diye üzülürken altı ay sonra1994’de, Allah bana GÜZEL BİR İŞ nasip etti, 2010’da da emekli oldum elhamdülillah.

 

Madem bu saatten evvelki hastalık zamanları ise sürur (mutluluk, sevinç) veriyor. Ve madem, yine bu saatten sonraki zaman mâdum (yok) , hastalık mâdum, elem mâdumdur.

 

Evet geçmişi düşününce bugünüme çok şükrediyorum, yarın bana kim bakar demiyorum, ALLAH VAR GAM YOK.

 

Sen, Cenâb-ı Hakkın sana verdiği bütün sabır kuvvetini böyle sağa sola dağıtma, bu saatteki eleme karşı tahşid et (öneminden dolayı üzerinde fazla dur) , "Yâ Sabûr" (kullarına sabır gücü veren Allah) de, dayan.

 

Allah insana sabredemeyeceğinden fazla yük yüklemez, diyerek sabret. Eğer SABIR kuvvetini sağa (geçmişi düşünüp kederlenmek) ve sola (geleceği düşünüp endişe duymak) dağıtmazsan sana yeter, diyerek bitiriyor.
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder